Daha bir hafta önce çok güzel bir power point sunumu eşliğinde Elif 2013 yılının tatil programını düzenlemişti bizim için. Biz de tatil kurulu üyeleri olarak toplanıp bazı planlarımız için bilet ve otel organizasyonlarımıza başlamıştık bile. Birinci gezi durağımız Bolu – Aladağlar kar trekking turumuz olucaktı ama bazı sebeplerden dolayı tur son dakikada iptal oldu. İnatçı bizler iptal falan bizi yıldıramaz "kendi turumuzu kendimiz yazar kendimiz gezeriz" dedik düştük yollara.
Yumurta kapıya dayanınca yapılan bir organizasyonda gerçekten şansımız yaver gitti ve otelin son iki odasını ayarlama şansımız oldu. Sabah kahvaltısına yetişerek ballı kaymaklı, sucuklu yumurtalı kahvaltımızı da kaçırmamış olduk. Mart ayının ilk haftası olmasına rağmen hava oldukça sıcak ve kardan kıştan sonra güneşi görmek gerçekten çok güzel.
Bolu Panorama Otel daha önce Şirin çiftinin kaldığı ve bize de tavsiye ettiği bir yerdi, güzel bahçesi hem çocuklu aileler için hem de bizim eşlerimiz gibi büyümeyen çocuklar için çok müsait :) görüldüğü üzere elde kumanda ve helikopterle ordan oraya koşturarak sabah yenilen kahvaltının enerjisi harcandı bile. Onlar helikopterin peşinden koşturadursunlar ben de her yerde kendime bulduğum rahat salıncağımda onları izlemeye başladım, ta ki helikopter otelimizin bir çatısına takılıp mahsur kalana kadar... (büyük çabalar ve mart kedileri gibi çatılarda gezinerek kurtarma operasyonumuz da başarı ile tamamlanmıştır )
Otelden çıkıp çok yakınlarda olduğu söylenen Amcabey Gölü’ne doğru yürümeye başladık. Ekip kat kat giyindiği için ve iki adımda bir sıcaklar basıp aman şunu da bırakayım aman bunu da almayayım diye mehter takımı modunda iki adım ileri bir adım arabaya geri gidince Ömer son noktayı koydu; arabayı ve dolayısıyla tüm ekipmanlarımızı yanımıza almış olduk.
Amcabey Gölü kendi halinde küçük sakin bir gölmüş. Biz gittiğimizde bazı kişiler ellerinde olta ile balık tutma keyfine başlamıştıbile ama bizim gezecek çok daha fazla yerimiz olduğu için şöle bi göz gezdirip Gölcük’e doğru kırdık direksiyonu.
Gölcük Tabiat Parkı çok güzel yürüyüş yolu olan, isteyenin mangalını kapıp geldiği isteyenin sevgilisini koluna takıp geldiği şirin bir park. Özellikle gölün hemen kıyısında göle karşı konulmuş banklarda oturup huzur buluyor insan. Göze çarpan tek yapı Orman İşletmelerine ait olan ve misafirhane olarak kullanılan bu ev. Havanın durumuna göre inanılmaz güzellikte yansımasını bırakıyor gölün üzerine... Böyle bir eve sahip olmayı kim istemez ki.
Gölün etrafında tam tur atıp biraz dinlenme amaçlıGazelle’nin bahçesinde sahlep içelim diyoruz, keyfine manzarasına diyebilecek laf yok da fiyat tam gazlama modunda oldu, bizi kimse uyarmadı ama ben uyarmış olayım :)
Akşam manzarasını tekrar fotoğraflamak için geri döneriz ama madem bu tura karar verdiğimizde kar turu yapacaktık, haksız çıkmayalım biz de bir karla yüzleşelim diyerek yükseklere doğru rotamızı çevirdik. Martın başında olmamızdan dolayı bilinmez ama çoğu yerde kar kalmamış biz de bulduğumuz ilk kar öbeğine bıraktık kendimizi. Okullarda en son beden eğitimi derslerinde yaptığımı hatırladığım kültür fizik hareketleri ile fotoğraflarımızı çekip Aladağ Gölü’ne doğru yola çıktık.
Şu görülen dalga şekli aslında gölün donmuş kısmıyla donmamış yeri arasındaki çizgiden ibaret :) belki tamamen donmuş göl çözülmüş ve biz bu halini de görüyor olabiliriz, çünkü hava bile burda hissedilir şekilde üşütüyor bizi. Montların içinde sadece tşörtle gezmeler burada işe yaramıyor, polarlarımızı da giyiyoruz.
Akşam fotoğraflarımız için tekrar Gölcük Tabiat Parkına uğrayıp açlıktan midelerimiz kazınırken otelimize geri dönüyoruz. Akşam yemeğini otelde yiyeceğiz ama o kadar yorulmuşuz ki odaya giden uyuyakalıyor.
Akşam yemeği sadece otelde kalanlar için değilmiş canlı müzik olduğu için dışarıdan da eğlencesi için gelen bir sürü kişi bulunuyor. Yemek olarak yaprak sarma, mantar, patates ve yaprak kebabı yedik, hepsinin lezzeti birbirinden güzeldi. Bolu’ya gelip yemekleri beğenmeme şansımız var mıydı bilemem ama tatlı olarak gelen ekmek kadayıfı dahil herşey harikaydı. Biz yorgunluktan ve içilenşarabın etkisiyle yarı uykulu halde yemekten kalkarken bizim dışımızdaki masalar vur patlasın çal oynasın moduna girmişti.
Otelin odaları inanılmaz derecede sıcak oluyor, o yüzden kaloriferi kısmak zorunda kaldık, hatta bir ara pencereyi bile açıp soğuk hava istedik. O yüzden kat kat giyinmeye hiç gerek yokmuş. Kar tatili, mart kapıdan baktırır falan derken kat kat kazaklarla montlarla hazırlıksız mı yakalandık ne buharlaşıp yok olucaktık neredeyse J
Sabah kahvaltımızdan sonra odalarımızı boşalttık ve yolumuzun üzerine denk getirip Sünnet Gölü’ne de uğrayalım dedik. Bugün hava düne göre daha soğuk, en azından güneş yüzünü göstermediği için ısınma şansımız olmuyor. Gölün soğukluğu da eklenince bu havada titreyeceğime tavşanların, ördeklerin peşinde koşup ısınmayı tercih ettim. İnsanlarla içiçe olmaktan dolayıtavşanlar bile korkmadan yanımıza geliyorlar, onlara eli boş gitmekten dolayı çok üzüldüm, yanımızda biraz marul olaydı onlar mutlu = ben mutlu olurduk herhalde.
Kaptan şöförümüz Ömer’in daha önce fotoğrafçılık kulübü ile gittiği yerler olduğu için bizim yolunu bile bulamayacağımız yerleri sayesinde keşfetmiş olduk. Çubuk Gölü ve kenarındaki değirmenleri gördük, değirmenler bir dizinin seti için yapılmış ve öylece kalmış, hangi dizi olduğunu çıkartamadık hiç birimiz.
Sırada Göynük evlerini ziyaretimiz bulunuyor. Yüksekteki fenerini ve bu şekilde bir panaromayı görebilmek için uygun bir yer ne kadar kassak bulamazdık herhalde. Grupta buraları önceden keşfetmiş biri olduğu için sanırım en güzel açısından manzaranın tadını çıkartabildik. Sonra da bu kadar gezdik gördük biraz da yedik diyebilmek için mantı yemeye merkezdeki Paşazade Göynük Sofrası’na uğradık. Cevizli, keşli mantısı bulunuyor her yerde gördüğümüz klasik mantı dışında. Biz daha çok güveçte fokur fokur kaynayarak masamızda yerini alan yaprak sarmasını beğendik, beğendik ne kelime adeta bayıldık.
Artık İstanbul dönüş yoluna gidelim diyerek Taraklı’ya nam-ıdiğer Mümkünlü Kasabası’na da uğradık ve gezimizi sonlandırdık.
Doğanın uyanışının yeni yeni başladığı, ufaktan çiçeklerin açmaya çalıştığı bu günlerde İstanbul’dan bir nebze olsun uzaklaşmak, doğayla kucaklaşmak inanılmaz güzel geldi bize. Tabi sohbetlerimizin dönüp dolaştığıkonular şnorkel, tekne olduğu için anladık ki aklımızda deniz tatillerimizin planları ile dopdolu bir kaçamak oldu bizim için.